Metin Feyzioğlu, "Soma halkını toprağıun üstünde doyurabilmiş olsaydık. 3 kuruşa yern 7 kat dibine evlatlarımızı ölmeye göndermezdik. Eğer o zeytini işleyebilseydik, toprağından tarlasından doyabilseydi o madenci köle fiyatına aşağılara inmez bugün yanımızda olurdu. Eğer o madeni denetlemesi gerekenler denetleseydi, üstüne düşeni yapsaydı denetlemeyeni devlet denetleseydi ve cezasını 301 can verilmeden önce kesebilmiş olsaydı, bugün biz başka şeyleri konuşuyor olabilecektik. Bu sözlerimin hiçbir yerinde hiçbir siyasi parti söylemi olmayacak ve bu salonda beni kim hangi partiye oy veriyor hiç ilgilendirmiyor. Beni tek ilgilendiren bu salondaki insanlıktır, bu salonda insanlığın dramını yaşayan kardeşlerimdir. Biz Türkiye Barolar Birliği ve Manisa Barosu olarak ilk günden itibaren Soma'dayız, ilk andan itibaren Somalıyız. Buradaki acılı analara eşlere bir kısmına o gece hastane önünde sarıldım, bir kısmının canları ocaktan çıkarılırken oradaydım. Ardından bugüne kadar tam 19 kez Soma'da mağdur aileleri bilgilendirmek ve meslektaşlarımızın onlara daha iyi hizmet verebilmesi için toplantı yaptık. Bu toplantılara Türkiye'nin konusunda en iyi en uzman akademisyenlerini getirdik. Ceza hukukçularını, iş hukukçularını, maden güvenlikçilerini getirdik. Amacımız hukukun üstünlüğünü sağlamaktı, üstünün hukukunun karşısına 301 madencinin hakkını koymak ve kazanmaktı. And olsun demiştim o zaman cezalarını bulacaklar; göreceksiniz cezalarını bulacaklar." dedi.
Barolar Birliği olarak maden şehitlerinin evlatları için yardım kampanyası başlattık. Engellendik, SMS ile para toplamamız yasaklandı sadece banka hesabıyla kısa bir süre para toplamamıza izin verildi ve 10 binin üzerinde vatandaşımız 5-10 lira gönlünden ne koparsa verdi. 1 milyon 134 bin lira fon çıktı. o fonu Türk Eğitim Vakfına Soma şehitlerinin çocukları için eğitim bursu olarak yatırdık. Şu anda tam 30 evladımız anaokulu çağından başlayarak üniversite bitimine kadar Türkiye Barolar Birliği tarafından okutuluyor.
Soma'da gündem durdu, Soma'da dünya durdu, Soma'daki maden şehidinin anası için dünya dönmüyor dedirtmek zorundaydık; maden şehidi annesi Gülsüm Ana'ya dedimki acınızı kağıda dökün. Soma'nın kahraman kadınlarıyla çimenlerin üzerinde oturduk dertleştik. İçinizden ne geliyorsa ne yazmak istiyorsanız yazın dedik. Yeryüzünden madene mektup yazın dedik. Yazınki o yazdıklarını tüm Türkiye okusun buradaki dramı acıları yüreğinde hissetsin. Yeryüzünden mektupların her biri bir kitaba döküldü. Bu kitaptaki mektupların herbiri bu katilleri yargılayan hakimlerin önünde de var.
Rahat evinde kaloferinin başında oturanların anlamadığı dramlar var burada. Ukala ukala laflar konuşanların anlamadığı dramlar var burada. Önce gireceksin bu insanların yüreğine önce o insanların derdi senin yüreğini kavuracak ondan sonra büyük laf edeceksin. Bunu ynapmayan hiçkşimseye dönüpte sempatiyle asla bakmam.
Bu insanların dramının bir benzerini biz 3 gün önce Adana'nın Aladağ ilçesinde yaşadık. Soma'daki bu yürekli kadınlar okusaydı Türkiye'nin kaderi bambaşka olurdu. Türkiye'nin kaderini değiştirmek isteyen evlatlarının kaderini değiştirmek isteyen ana babalar 11-12 yaşındaki evlatçıklarını devlete emanet etmişlerdi. Orman köylerinden Aladağ'a göndermişlerdi. Ne hikmekse öğretim yılının başında Aladağ'daki devlet yurdu yıkıldı ve 30 km ötedeki yurtlara yönlendirildiler. Niye devlet devlet yurdunu yıkarken yerine alternatif düşünmemiş. 11-12 yaşındaki çocuğa kış günü her gün 30 km yol gideceksin dedi. Bu ne demekti, çocuklarınızı Aladağ'daki tarikat yurduna yerleştirin. Yetmedi mi, tarikatlerin cemaatlerin bu ülkeyi yönetme, sömürme hırsı ve yargının, emniyetin ordunun içine yerleşme hırsı yetmedi mi? Bir tek çıkış yolu vardı; Mustafa Kemal Atatürk'ün ışıklı yoludur. Türkiye Cumhuriyeti şeyhlerin, şıhların, tarikatların, cemaatlerin ülkesi olmayacaktır.
Kaçak akım rölesi koymayarak tasarruf edenlerin, 10 liralık bir ışıldağı koymaktan imtina edenlerin, yangın merdiveninin kapısını yangında ilk alevden yanacak plastikten yapanları yani çocuklarımızın canı üzerinden 3 kuruş para kazanacağım diye sahtekarlık yapanların ülkesi olmayacaktır Türkiye Cumhuriyeti.
Hepimizin bir görevi var.
Yüce İslam dinine, kutsal dinimize Hz. Peygamberimizden sonra gelmiş geçmiş en büyük hizmeti yapan dini bunların boyunduruğundan kurtaran Mustafa Kemal Atatürk'tür bunu anlatmak zorundayız. Ama ben Kenan Evren'in dayattığı Mustafa Kemal Atatürk'ten söz etmiyorum, gerçek Mustafa Kemal Atatürk'ten söz ediyorum. Yunan'ın kesmek istediği ezan sesini bu topraklarda ilelebet sürdüren Mustafa Kemal Atatürk'ten söz ediyorum. Vatandaşına dinini bilerek ibadet et diyen Mustafa Kemal Atatürk'ten söz ediyorum. 11-12 yaşındaki sübyanları evlatları biz özel yurtlarda zihinlerini bir takım çarpık düşüncelerle tarikatlar zehirlesin de devletin içine asker gibi yerleştirsin diye büyütmüyoruz. Evlatlarımızı bu yurtlarda istismar edilsinler, ona buna peşkeş çekilsinler diye yetiştirmiyoruz. 1000 derece fırınlarda kavrulsunlar diye büyütmüyoruz. O zaman ortaöğrenimde özel yurt olmaz. Biz evlatlarımızı devlete emanet etmek istiyoruz. Özel yurtlar kaldırılsın, bunun kampanyasını başlatın. Hangi devlete emanet etmek istiyoruz, her bir çocuğu hangi sosyal kesimden olursa olsun nereden gelirse gelsin kendi evladı olarak bağrına basan bir devletten söz ediyoruz. Kendini denetime açan bir devletten söz ediyoruz."
Yorum Yazın