0
Gördes’te nikel madenciliği yapmak isteyen Zortu Holding’in suç duyurusu üzerine yönetim kurulu üyemiz Hayri Bökü hakkında böyle bir suçlamasıyla dava açılmak istenmesini ise kınıyoruz. Bu suçlama ve iddianın hiçbir haklı ve mantıklı tarafı olmadığını belirtmek isteriz. Eğer arkadaşımız hakkında dava açılırsa bu durumda asıl yargılanacak olan insanca yaşam hakkı olacaktır.
Söz konusu suçlama ve iddia halkın “cehennem kazam” adını verdiği 738 tonluk dev sülfürik asit tankının Gördes’e getirilişini protesto için Soma ve Akhisar’da yapılan 3 yıl önceki eylemle ilgilidir. Bu konunun tekrar ısıtılıp gündeme getirilişini oldukça manidar bulduğumuzu özellikle vurgulamak istiyoruz. Arkadaşımızın toplantıdaki sözlerinin ise savcılık iddianamesine “çarpıtılarak sokulduğu” görülüyor. İddiaya konu edilen sözler Gördes, Akhisar, Soma, Turgutlu, Manisa ve Dikili’den gelen, sayılan 40’ın üzerinde çevreci kuruluş, sivil toplum örgütü ve siyasi parti temsilcisinin yer aldığı bir toplantıda konuşulmuş, halkın “cehennem kazam” adım verdiği dev sülfürik asit tankının Gördes’e getirilişinin protesto edilmesi ortak karar olarak alınmıştır. Sonrasında da cehennem kazanı yüzlerce yurttaşımızca protesto edilmiştir. Ancak belli ki bu durum Zorlu Holding’in epeyce zoruna gitmiş. Yaşam alanlarımızı savunmak meşru bir haktır
Dünyanın en bereketli toprakları, tarımda ülkemizin gözbebeği Manisa bölgesi, Turgutlu ve Gördes’te gerçekleştirilmek istenen vahşi madencilik ile en tehlikeli ve öldürücü kimyasal olan sülfürik asitin toplam 30 milyon tonluk tehdidi altında bir kimyasal laboratuara, yurttaşlarımız da böyle bir laboratuarda kobay haline dönüştürülmüş olacaktır. Böyle bir çevresel tehdit karşısında herkesin sağlıklı yaşam hakkını savunarak, bu tehdidi yaratan vahşi madencilik anlayışını protesto etme hakkı vardır. Dolayısıyla yaşam alanlarımızı böyle bir tehdide karşı savunmak bizlerin meşru bir hakkıdır.
Doğadaki en değerli varlık olan insanın sağlıklı ve temiz çevrede yaşama hakkını savunmak, çevreyi tehdit eden unsurları protesto etmek meşru bir olaydır. Bu iddianame ile ise bir “meşruluk” ortadan kaldırılmış olacaktır. Oysa kamu adına asıl yargılanması gereken; vahşi madencilik ve sülfürik asitle çevre ve insan sağlığını tehdit eden anlayış olmalıdır. Çünkü çevre bu kadar tehdit altındayken, sağlıklı yaşama hakkı doğrudan tehdit altına girmektedir.
insanca yaşama hakkı yargılama konusu yapılamaz
Doğadaki ekolojik yaşamı tehdit eden unsurlara karşı sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşam hakkı istemek ayrıca insan hakları ile ilgili bir konudur. Çünkü İnsan Haklan Evrensel Beyannamesine göre; her insanın sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama hakkı vardır. Günümüzde karşı karşıya bırakıldığımız çevresel sorunlar nedeniyle artık insanca yaşama hakkı sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşam hakkını da savunmakla iç içe girmiştir. Yaşam alanlarımızın bazı sermaye kuruluşlarının para kazanma hırsı uğruna çevresel tehditlerle karşı karşıya bırakılması, siyanür ve en tehlikeli-öldürücü kimyasal olan sülfürik asitle çevre ve insan sağlığının tehlikeye sokulması durumunda sesimizi yükselterek yaşam alanlarımızı savunmak ve korumak da bizlerin meşru ve hukuki bir hakkıdır. Anayasamızın 56. Maddesi bizlere bu hakkı vermekte ve ayrıca her vatandaşımızı da bu konuda I görevlendirmektedir. Dolayısıyla çevresel tehditlere karşı insanca yaşam hakkını savunmak yargılanma konusu yapılamaz.
Kaldı ki, Turgutlu Çaldağı’nda uygulanmak istenen vahşi madencilik projesinin ÇED raporu geçtiğimiz günlerde mahkeme tarafından iptal edilmiştir. Böylece Turgutlu halkının vahşi madenciliğe karşı mücadelesinde ne kadar haklı olduğu mahkeme kararı ile de hukuksal olarak onaylanmıştır. İnanıyoruz ki, Çaldağı’ndaki projenin B Planı olarak devreye sokulan Gördes’teki vahşi madencilik uygulaması da Gördes halkının insanca yaşam hakkına sahip çıkması ile sona erdirilecektir.
Bu nedenle, hem doğanın hem de insanın haklarını savunma temelindeki çevreci mücadelenin hayatın her alanında devam etmesi gerektiğini vurguluyoruz
Yorum Yazın