2831 Maden İşçisinin Tazminat Mağdurunun Yürüme Kararı
GÜNDEMİşte Karar Metni
Soma'da yapılacak olan "Tazminatlarımız Ödensin" içerikli toplantı, yürüyüş ve basın açıklamasına izin verilmemesine ilişkin Soma Kaymakamlığı'nın 30.09.2019 tarihli ve ...- E.1830 sayılı işleminin iptali ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi istemiyle açılan davada; Soma tazminatlarından sorumlu olan Soma Kömür İşletmeleri A.Ş ve Soma Holding'in Soma katliamından sonra hileli ve muvazaalı işlemler yaparak mal varlıklarını gizledikleri, hiçbir işçiye ödeme yapmadıkları, bu süreçte yürürlüğe konulan yasal düzenlemeler sonucunda
36 takside bağlanan alacaklardan ilk 3 taksidin ödendiği ancak daha sonra hiç ödeme yapılmadığı, işçilerinin haklarının korunması için kamuoyunda farkındalık oluşturmak amacıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak suretiyle Anayasa ve uluslararası sözleşmelere uygun bir şekilde haklarının kullanmak istedikleri ve bunun engellenemeyeceği, bu kapsamda
5 Ekim 2019 tarihinde Soma'dan başlayarak çeşitli şehirlerde ve güzergahlarda durarak 15 Ekim 2019 tarihinde Ankara'da Enerji Bakanlığı önünde son bulacak bir yürüyüş eylemi planlandığı, en üst norm olan Anayasa ile güvence altına alınan bir hakkın engellenmesinin hukuka açıkça aykırılık oluşturmasının yanı sıra dava konusu işlemde yetki aşımı da yapıldığı, zira Soma Kaymakamlığının yetki alanı Soma ilçe sınırları dahilinde olup, gösteri ve yürüyüşün Soma sınırları dışında kalan kısmı için değerlendirme yapmasının mümkün olmadığı ileri sürülmektedir.
ilçesi 13 Eylül parkında saat 10:00'da toplanıp saat 12:00'de Ankara'ya Enerji Bakanlığı önünde son bulacak yürüyüşe ilişkin bakılmakta olan davanın açıldığı, 2911 sayılı Kanun kapsamında, söz konusu sendika tarafından 21.08.2019 tarihinde basın açıklaması ve yürüyüş yapma taleplerinin Kaymakamlık makamınca uygun görüldüğü, ancak söz konusu sendikanın
05.10.2019 tarihinde yapacakları yürüyüşün kararda da detaylı olarak belirtildiği gibi 2911 sayılı Kanun'un ilgili maddelerine aykırı olduğundan taleplerinin reddedildiği ilerrçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler...
...Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen ... kararlara karşı bölge idare mahkemesine, ... kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. ..." kuralına yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü" başlıklı
11. maddesinde;
"1. Herkes, barışçıl nitelikli toplanma özgürlüğü ve çıkarlarını korumak için sendika kurma ve sendikaya girme hakkı dahil, başkalarıyla birlikte örgütlenme özgürlüğü hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanımına, ulusal güvenliğin ya da kamu emniyetinin yararı, düzensizliğin ya da suçun önlenmesi için, sağlığın ya da ahlakın korunması için yahut başkalarının haklarının ve özgürlüklerinin korunması için, hukukun öngördüğü ve bir demokratik toplumda gerekli olanlardan başka hiçbir kayıtlama getirilmeyecektir. Bu madde, silahlı kuvvetler, polis örgütü ya da Devlet idaresi mensupları tarafından bu hakların kullanılmasına hukuka uygun kayıtlamalar getirilmesini engellemeyecektir." düzenlemesine yer verilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Cumhuriyetin Nitelikleri" başlıklı 2.
maddesinde;
"Türkiye Cumhuriyeti,toplumunhuzuru,millîdayanışmaveadaletanlayışıiçinde,insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir." düzenlemesine,
"Devletin temel amaç ve görevleri" başlıklı 5. maddesinde;
"Devletintemelamaçvegörevleri,Türkmilletininbağımsızlığınıvebütünlüğünü,ülkenin bölünmezliğini,Cumhuriyetivedemokrasiyikorumak,kişilerinvetoplumunrefah,huzurvemutluluğ unu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." düzenlemesine,
"Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesinde;
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." düzenlemesine,
"Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" başlıklı 34. maddesinde;
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir." düzenlemesi yer almaktadır.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 2. maddesinde; "Bu Kanunda geçen deyimlerden;
a) Toplantı; belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak 2/11
suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzelkişiler tarafından bu Kanun çerçevesinde düzenlenen açık ve kapalı yer toplantılarını,
b) Gösteri yürüyüşü; belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzelkişler tarafından bu Kanun çerçevesinde düzenlenen yürüyüşleri, ... ifade eder." şeklinde tanımlanmış,
"Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında; "Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." düzenlemesine,
"Toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı" başlıklı 6. maddesinde;
"Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere
uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.
İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak şekilde ve 22 nci maddenin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının, en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin görüşleri alınarak mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir. İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı belirlenebilir.
Belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı yerel gazeteler ile valilik ve
kaymakamlık internet sitelerinden ilan edilerek halka duyurulur.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yer ve güzergâhı hakkında sonradan yapılacak
değişiklikler de aynı yöntemle yapılır. Bu değişiklikler duyurudan on beş gün sonra geçerli olur.
Birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhının belirlendiği il ve ilçelerde düzenleme kurulu, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak belirlenen yer ve güzergâhlardan birisini tercih edebilir." düzenlemesine,
"Gösteri yürüyüşlerinde uygulanacak hükümler" başlıklı 20. maddesinde;
"Gösteri yürüyüşlerinin şekil ve şartları ile ertelenmesi veya yasaklanması hakkında da
bu Kanunun 3 üncü ve 4 üncü bölümlerindeki hükümler uygulanır.
Şehir ve kasaba içindeki genel yollar üzerinde yapılacak yürüyüşlere ait bildirimlerde,
6 ncı madde gereğince ilan olunan yol ve yönlere uyulmak şartıyla, yürüyüşe geçmek için seçilecek toplanma yeri ile izlenecek yol ve dağılma yerinin belirtilmesi zorunludur." düzenlemesine,
"Yasak yerler" başlıklı 22. maddesinde; "Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur." düzenlemesine yer verilmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "genel yollar" ibaresi 27/12/2017 tarihli ve 30283 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 28/9/2017 tarihli ve E: 2014/101, K: 2017/142 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacı sendikanın
26.09.2019 tarihli dilekçesi ile 13.05.2014 tarihinde Türkiye Kömür İşletmelerine ait, Soma Anonim Şirketi tarafından hizmet alım sözleşmesi kapsamında işletilen Eynez Maden ocağında meydana gelen ve 301 maden işçisinin ölümüne neden olan maden faciasından sonra
30.11.2014 tarihinde 2831 işçinin işten çıkarılması neticesinde işçilerin kıdem ve ihbar tazminatlarının ödenmemesi, Soma Anonim Şirketi Işıklar Maden Ocağından 2017 yılından itibaren emekli olan, işten çıkarılan işçiler ile Uyar Madencilikten çıkarılan işçilerin tazminatlarının ödenmemesi, işçilerin bir kısmının alacak davası açarak davayı kazanmalarına rağmen tahsil edilmemesi, Soma Anonim Şirketi'nin mal varlıklarına Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu eliyle satışa çıkarılarak öncelikle maden işçilerinin tazminatlarının ödenmesi yönündeki yasal düzenlemede Türkiye Maden İş Sendikası tarafından ödeme protokolü imzalanmasına rağmen de ödenmemesi nedenleriyle işten çıkarılan maden işçilerinin tüm yasal ve meşru yöntemlerle haklarını aradığı, kesinleşmiş yargı kararlarının uygulanmasının ve çözüm üretilmesinin talep edildiği belirtilerek 05.10.2019 Cumartesi günü saat 12:00'ye kadar bir gelişme olmadığı takdirde maden işçilerinin 13 Eylül Parkında toplanarak 10 gün sürecek Ankara Enerji Bakanlığı önünde son bulacak bir 'Tazminatlarımız Ödensin' yürüyüşü başlatacağını beyan ederek 2911 sayılı Kanun kapsamında Soma Kaymakamlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bildirimde bulunduğu, Soma Kaymakamlığı'nın 30.09.2019 tarihli ve E.1830 sayılı işlemi ile Kaymakamlık makamının
08.01.2019 tarihli kararında belirtilen toplanma alanı dışında olduğu, ayrıca yürüyüş güzergahının şehirlerarası karayollarında olması nedeniyle 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 6. maddesi ile 22. maddesinin 1. fıkrası gereğince uygun görülmediğinin belirtilerek davacıya tebliğ edilmesi üzerine bu işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı sendika tarafından, 2911 sayılı Kanun kapsamında davalı idareye yapılan bildirim ekinde "Yürüyüş güzergahı ve program" başlıklı yazı ile 05.10.2019 tarihinde saat 10:00'da Soma ilçesi 13 Eylül Parkı'nda toplanıldıktan sonra saat 12:00'de başlayacak olan yürüyüşün belirtilen günde Bakır mahallesi'ne (Kırkağaç ilçesinde) kadar, 06.10.2019 tarihinde anılan mahalleden Akhisar ilçesine kadar olmak üzere her gün belirli il ve ilçelere yürüyüş yapılarak 15.10.2019 tarihinde saat 12:00, 13:00'de Ankara Enerji Bakanlığı önüne ulaşılacağı belirtilmiştir.
Dava konusu Soma Kaymakamlığı'nın 30.09.2019 tarihli ve E.1830 sayılı işleminde; 2911 sayılı Kanun kapsamında ilçede yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin olarak uygulanacak toplanma alanları, güzergahlar, dağılma alanları ve konu ile ilgili asılacak afiş, pankart ve benzerlerinin asılacağı yerlerin Kaymakamlık makamının 08.01.2019 tarihli kararı ile belirtildiği, buna göre birinci alternatif olarak; Kurtuluş Mahallesi, Atatürk Caddesi ile Nihat Danişment Mahallesi, Nazım Usluoğlu Caddesinin kesiştiği noktada bulunan Cengiz Topel Meydanı'nın toplanma alanı, Atatürk Caddesi üzerinden hareketle Kurtuluş Mahallesi, Nihat Danişment Mahallesi, 13 Eylül Mahallesi, Cumhuriyet Mahallesi, İstasyon Mahallesi'nin sınırları içerisinde bulunan Atatürk Caddesi ile İstasyon Mahallesi Kemal Balıkesir Caddesi kavşağına kadar yürüyüş güzergahı, İstasyon Mahallesi Kemal Balıkesir Caddesi ile Atatürk
caddesinin kesiştiği noktanın önünde bulunan İstasyon Meydanı'nın 1. miting alanı olarak belirlendiği, ikinci alternatif olarak ise; Hürriyet Mahallesi Yavuz Selim Caddesi ile aynı mahalle Muzaffer Tezcan Caddesi'nin kesiştiği noktanın toplanma alanı, Muzaffer Tezcan caddesi üzerinden hareketle Muzaffer Tezcan Caddesi ve aynı mahallede bulunan Nazım Yavuz Caddesi'nin kesiştiği noktada bulunan itfaiye kavşağına kadar yürüyüş güzergahı, Hürriyet Mahallesi Nazım Yavuz Caddesi üzerinde bulunan köylü garajının bulunduğu boş alanın 2. miting alanı olarak belirlenerek 11.01.2019 - 21.01.2019 tarihleri arasında duyurulduğu ve söz konusu talebin Kaymakamlık makamının 08.01.2019 tarihli kararında belirtilen toplanma alanı dışında olduğu, ayrıca yürüyüş güzergahının şehirlerarası karayollarında olması nedeniyle 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 6. maddesi ile 22. maddesinin 1. fıkrası gereğince uygun görülmediği belirtilmiştir.
Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin; özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak yasayla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Yukarıda anılan Anayasa hükmündeki "sınırlama" ifadesinden, belirli bir temel hak ve özgürlüğün norm alanı (güvence alanı) içinde varolan olanakların yasa koyucu tarafından daraltılmasının anlaşılması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, belirli bir temel hak ve özgürlüğün kullanım olanakları, onun sınırlanmasından sonra da devam etmektedir. Bu durum aynı zamanda, özgürlüklerin özüne dokunulmamış olduğunu da ifade etmektedir. Buna karşılık, temel hak ve özgürlüklerin durdurulması veya özlerine dokunulması, bunlardan belirli bir süre yararlanılamaması veya kullanılmalarının olanaksızlaşması anlamına gelmektedir.
Yine Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması kriterlerinden biri olan ölçülülük ilkesi ise; amaç ve araç arasında makul bir ilişkinin bulunması, diğer bir deyişle yapılan sınırlamayla sağlanan yarar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade etmektedir. Bu ilkenin; sınırlayıcı önlem ile sınırlama amacı arasındaki ilişkinin denetiminde, yasal önlemin sınırlama amacına ulaşmaya elverişli olup olmadığını saptamaya yönelik “elverişlilik”, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşma ve demokratik toplum düzeni bakımından zorunlu olup olmadığını arayan “zorunluluk”, ayrıca amaç ve aracın ölçüsüz bir oranı kapsayıp kapsamadığını, bu yolla ölçüsüz bir yükümlülük getirip getirmediğini belirleyen “orantılılık” ilkeleri olmak üzere üç alt ilkesi bulunmaktadır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme özgürlüğünün sınırlanmasında, "amaç"; milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık ve genel ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması veya suç işlenmesinin önlenmesi; "araç" ise, toplantının ertelenmesi veya yasaklanmasıdır. Toplantının düzenlenmesi halinde, amacın gerçekleştirilmesi (örneğin, kamu düzeninin sağlanması veya suç işlenmesinin önlenmesi) imkânsız hale gelecek ise, erteleme veya yasaklamanın zorunluluğundan bahsedilebilecektir. Bununla birlikte, ölçülülük ilkesinin varlığından söz edebilmek için, zorunluluk yeterli olmamakta; yukarıda aktarıldığı gibi, amaç ile araç arasında makul bir oranın bulunması da gerekmektedir.
Uyuşmazlığın tümü ile incelenebilmesi açısından öncelikle Anayasa Mahkemesi'nin norm denetimi yolu ile ilgili kanun maddeleri yönünden verdiği kararların incele 2911 sayılı Kanun'un 6. maddesinde yer alan "Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde...İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı... mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir." ibaresinin "Menfaatler dengesinin sağlanması amacı çerçevesinde nerelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı olarak belirlenmesi hâlinde daha etkili sonuçlar doğuracağının takdiri yetkili mülki amire ait olmakla birlikte bu yetki mutlak ve sınırsız değildir. Dava ve itiraz konusu kural, mülki amire sınırsız bir yetki vermemektedir. Bu yetki hukuk devleti ve hukuk devletinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle sınırlı olup idari yargı denetimine tabidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü güzergâhının bireylerin mekân seçme hususundaki tercih hakkını aşırı biçimde kısıtlayacak, toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılımı caydırıcı hâle getirecek veya bu hakkın kullanımını zedeleyecek şekilde belirlenmesi durumunda buna dair idari kararın idari yargı yerlerince denetlenerek gerekirse iptal edilebileceği açıktır. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhını belirleme yetkisinin mülki amire tanınması suretiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yapılan müdahale ölçüsüz değildir." gerekçesi ile Anayasa'ya aykırı olmadığına hükmedilmiştir.
Somut olayda, davacı sendikanın toplantı ve gösteri yürüyüşü amacıyla kullanmak istediği yerin, dava konusu işlemde belirtildiği gibi usulüne uygun bir şekilde alınan kararda belirtilen iki yerden biri olmadığı ihtilafsızdır.
Kaymakamlık makamı tarafından belirlenen söz konusu toplanma alanları davacı sendikanın toplanma amacına ve Anayasa ile tanınan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına engel teşkil etmemektedir. Şöyle ki, ilk başvurunun dava konusu 30/09/2019 tarihli işlemle reddi üzerine davacı sendika tarafından 01/10/2019 tarihli dilekçeyle toplantı ve yürüyüşün Kaymakamlık makamının 08.01.2019 tarihli kararında belirlediği yerlerde kullanacaklarını bu nedenle 05.10.2019 Cumartesi günü saat 12:00'de maden işçileri olarak Cengiz Topel Meydanı önünde toplanacaklarını bildirmişlerdir. Dosya kapsamında bu dilekçe hakkında müspet ya da menfi bir karar alındığına dair bilgi ve belge bulunmamaktadır.
Buna göre, davacı sendikanın toplantı ve yürüyüşünü, Kaymakamlık makamı tarafından belirlenmiş olan Cengiz Topel Meydanı'nda yapacağını talep etmesinden, söz konusu yerin Sendikanın amacına uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sebeple, dava konusu işlemin, toplantı ve gösteri yürüyüşünün Soma ilçesi 13 Eylül
Parkı'nda yapılmasına izin verilmemesine ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, işlemin söz konusu gösterinin toplanma alanına ilişkin kısmında
hukuka aykırılık görülmemiş olmasının, toplantının hiç yapılmayacağı şeklinde
yorumlanamayacağını da ifade etmek gerekir. Zira, talebin reddi sadece, toplantının Kaymakamlık makamı tarafından belirlenen yerlerden olmadığı gerekçesine dayanmakta olup, başka bir sebep ileri sürülmemiştir. Tabiatıyla, Mahkememizce de diğer hususlarda bir irdeleme yapılmamıştır.
Yine bu minvalde olmak üzere, davacı sendikanın 01/10/2019 tarihli dilekçeyle toplantı ve yürüyüşün Kaymakamlık makamının 08/01/2019 tarihli kararında belirlediği yerlerden Cengiz Topel Meydanı'nda yapacağını bildirmek suretiyle Anayasa ile güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak istediğini, şu aşamada da bu duruma hukuki bir engel bulunmadığını belirtmek gerekir.
Dava konusu işlemin, toplantının ardından yapılacak olan yürüyüş kısmına gelince;
Bu hususa ilişkin karar gerekçesini, yürüyüş güzergahının şehirlerarası karayolunda
Bahsi geçen Kanun’un 22. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez." hükmünde yer alan "Genel yollar..." ibaresinin iptali istemiyle yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi28.09.2017 tarih ve E:2014/101, K:2017/142 sayılı kararı ile özetle, "Toplantının yapılacağı mekânın belirlenmesinde o mekânı kullanacak olan diğer bireylerin hak ve özgürlüklerine mutlak bir üstünlük tanınması durumunda, sadece şehir merkezlerinden uzak yerlerin toplantı yeri olarak belirlenmesi sonucu ortaya çıkabilmektedir. Oysa bazı durumlarda toplantının muhataplarını etkileyebilmesi bakımından düzenlendiği mekânın büyük bir önemi bulunmaktadır. Bu nedenle her iki kesimin de haklarını kullanmalarını temin edecek uygun bir çözümün bulunması ve ancak zorlayıcı nedenlerin varlığı durumunda genel yollarda toplantı düzenlenmesinin yasaklanması yolunun tercih edilmesi gerekmektedir. Toplantının yapılacağı alanlar belirlenirken trafik düzeninin etkilenip etkilenmeyeceğinin de göz önünde bulundurulması haklar arasında denge kurulabilmesi bakımından gerekli ise de tek başına bu ölçütün esas alınması, toplantı düzenleme hakkı ile başkalarının hak ve özgürlükleri arasındaki dengenin başkalarının hak ve özgürlükleri lehine ölçüsüz bir şekilde bozulmasına yol açacaktır.
Genel yol niteliği taşıyan bir yerde toplantı düzenlenmesinin trafiği aksatacak olmasının, o yerin toplantıya kapatılmasını haklı kılabilmesi için gündelik yaşamın “aşırı ve katlanılamaz” düzeyde zorlaşması gerekmektedir. İtiraz konusu kuralda ise gündelik yaşamın etkilenme boyutuna yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın genel yollarda toplantı yapılması mutlak olarak yasaklanmaktadır. Bu ise toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahaleyi demokratik toplumda gereksiz veölçüsüz hâle getirmektedir." gerekçesi ile Anayasa’nın 13., 26. ve 34. maddelerine aykırı olduğundan iptaline karar verilmiştir.
Yüksek Mahkemenin oldukça açık ifadelerle belirttiği kararında, bir kanun düzenlenirken veya uygulanırken, bir tarafın amacını gerçekleştirmesine, fakat diğer tarafın haklarının çekilmez derecede kısıtlanmamasına yol açılmayacak şekilde Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun davranılması gerekmektedir.
Somut olayda ise, Kanun'un sadece lafzı dikkate alınarak amacının ihmal edildiği sonucuna varılmaktadır. Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi soyut norm denetiminde sadece iptali istenilen hüküm hakkında hukuka uygunluk denetimi yapmakta iken, somut norm denetiminde buna ek olarak, ilgili hükmün görülmekte olan uyuşmazlıkta uygulanacak nitelikte olması şartını aramaktadır(Anayasa md.152). Dolayısıyla, Yüksek Mahkemenin kararının gerekçesi bir bütün olarak değerlendirilmeli, sonraki uygulamalarda da kararın bütün gerekçesi esas alınmalıdır. Yani, anılan kararda "genel yollar" ifadesi iptal edilirken, benzer amacı taşıyan diğer ibarelerin iptal edilmemiş olması, bunların Anayasa'ya uygun olduğu anlamına gelmemekte, karar gerekçesi incelendiğinde tam aksine Yüksek Mahkemenin, sadece huzuruna gelen kısmını incelemesi nedeniyle ilgili kısmı iptal ettiği bilinmelidir.
Yine bu kapsamda, konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru üzerine
verdiği kararlara da değinmek gerekir:
Anayasa Mahkemesi'nin 2015/8762 başvuru numaralı ve 06.02.2019 tarihli kararında; "Somut olayda TBMM'de bütçe görüşmeleri devam etmektedir. Gösterici grubun amacı sendikaların aldığı kararlar doğrultusunda sağlık bütçesine ilişkin görüşlerini barışçıl olarak
ve TBMM Dikmen kapısı önünde dile getirmektir. 2015 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinin görüşülmesine başlandığı gün gösterici grubun bütçe görüşmeleri ile ilgili görüşlerini barışçıl şekilde dile getirmeleri doğal karşılanmalıdır. Bununla birlikte aynı gün aynı konuda TBMM Dikmen kapısı önünde konuşmalar ve basın açıklaması yapılmış, konuşmalar ve basın açıklaması sırasında polis tarafından herhangi bir müdahale yapılmamıştır. Anayasa'nın 12. maddesinin, "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder" biçimindeki ikinci fıkrası kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına gönderme yapmaktadır. Buna göre kişiler haklarını kullanırken belli ödev ve sorumluklara uygun hareket etmelidir. Sabah saatlerinde yapılan bu toplantı sonrasında bu grupta yer alanların Sendika merkezinde buluşarak ve başvurucunun da içinde olduğu grupla tekrar aynı yere yürümek istedikleri ve bu sırada Kızılay'ın en işlek toplu taşıma trafik akışına sahip caddelerinden biri üzerinde trafiği kapattıkları dikkate alındığında başvurucunun Anayasa'da belirtilen ödev ve sorumluluklara uygun davrandığı da söylenemez.
... başvurucunun katıldığı eylemin 2911 sayılı Kanun'un 10. ve 22 maddelerine aykırı olduğu gerekçesi ile sonlandırılmasının Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ve orantısız olmadığı dikkate alındığında demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun oldugu kabul edilmelidir. Bu baglamda başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kamu düzeni ve güvenliğinin korunması arasında adil bir dengenin sağlanamadığı söylenemez" gerekçesi ile başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği yönünde karar vermiştir.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi'nin 2013/2394 başvuru numaralı ve 25.03.2015 tarihli kararında ise; "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade özgürlüğü, demokratik toplumunun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasadışı olduğu durumlarda dahi, demokrasiye zarar verir. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin, toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilmesi imkânı sunulmalıdır (bkz. Gün ve Diğerleri/Türkiye, B.No: 8029/07, 18/6/2013, § 70; Güneri ve diğerleri/Türkiye, B.No: 42853/98, 43609/98 ve 44291/98, 12/7/2005, § 76). ...
Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasadışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlemesi tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz (bkz. Oya Ataman/Türkiye, B. No: 74552/01, 5/12/2006 § 39). Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (bkz. Achouguian/Ermenistan, B. No: 33268/03, 7/7/2008, § 90; Berladir ve diğerleri/Rusya, B. No: 34202/06, 10/7/2012, §§ 38-43; Disk ve Kesk/Türkiye, B. No: 38676/08, 27/11/2012, § 29). ...
Anayasa’nın 34. maddesinde herkesin “önceden izin almaksızın” barışçıl toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede 2911 sayılı Kanun’un 8/11
10. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri için bildirim usulü kabul edilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanması, bu usullerin amacının, her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkanı sağlamak olduğu sürece, genel olarak hakkın özüne dokunmaz (bkz. Bukta ve diğerleri/Macaristan, B.No: 25691/04, 17/10/2007, § 35; Oya Ataman/Türkiye, § 39; Rassemblement Jurassien Unité/İsviçre, § 119; Platform “Ärzte für das Leben”/Avusturya, B.No: 10126/82, 21/6/1988, §§ 32-34). Bu kapsamda, izin ve bildirim usullerinin uygulanması toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir. Derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak
değerlendirilmelidir (bkz. Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36; Oya Ataman, §§ 38-39, Balçık ve diğerleri/Türkiye, B.No: 25/02, 26/2/2008, § 49, Samüt Karabulut/Türkiye, B.No: 16999/01, 27/1/2009, §§ 34-35). ...
Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir. ...
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanırken katılımcıların yürürlükteki mevzuata uygun olarak hareket etmesi gerekir (Oya Ataman/Türkiye, §§ 38, 39; Balçık ve diğerleri/Türkiye, § 49). Yasal düzenlemelere aykırı olarak gerçekleştirilen bir toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl olsa dahi dağıtılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kural olarak ihlal ettiği söylenemez. Ancak polisin makul ve itidalli davranışıyla yasadışı toplantı veya gösteri yürüyüşünü sonlandırılması ve yasadışı barışçıl gösteriye müdahalenin aşırı ve ölçüsüz olmaması gereklidir. Bununla birlikte, katılımcılar açısından derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması ise barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilebilmektedir. ...
Başvuru konusu olayda ise protesto yapan başvurucunun içinde bulunduğu gruba yönelik müdahalenin sadece bildirim yükümlülüğü nedeniyle değil 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesine aykırı olarak TBMM’ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde eylemi gerçekleştirilmesinden kaynaklandığında bir tereddüt bulunmamaktadır. Milli iradenin somutlaştığı TBMM’nin görevini yerine getirirken belirli bir güvenlik alanı çerçevesinde güvenliğinin sağlanmasına yönelik yasal ve fiili önlemlerin alınmasının makul olmadığı söylenemez. Ancak bu tür bir güvenlik bölgesi uygulamasının TBMM’nin güvenliğini sağlamak amacını gerçekleştirilmek için her somut olay açısından ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale eden kamu otoritelerinin şekli bir bakış açısı ile mesafe sınırını gözeterek yapılan toplantının yasaya aykırı olduğunu tespit etmesi ve bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenlere müdahale etmesi müdahaleyi tek başına haklılaştıramaz. Müdahale gerekçeleri olayın somut koşulları çerçevesinde “ilgili ve yeterli” olmalıdır. ...
Yukarıda belirtilenler ışığında, başvurucunun katıldığı basın açıklaması eyleminin 2911 sayılı Kanun’un 10. ve 22. maddelerine aykırı olduğu gerekçesi ile sonlandırılması ve bu eylem nedeniyle aynı Kanun’un 32. maddesi uyarınca neticeten beş ay hapis cezasına mahkûm edilmesi şeklindeki müdahalenin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş
olsa dahi, Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülü” olduğu söylenemez. Bu bağlamda , başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kamu düzeni ve güvenliğinin korunması arasında dengenin sağlanamadığı tespit edilmiştir." gerekçesi ile, başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir.
Bu kapsamda, bireysel başvuru üzerine verilen kararların sonuçlarını esas alarak derece
mahkemeleri üzerindeki etkisinin de tartışılması gerekmektedir.
Anayasanın 153 üncü maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmî Gazetede hemen yayımlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı hüküm altına alınmıştır.
Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesinin soyut/somut norm niteliğindeki iptal
kararlarının, gerekçesiyle birlikte bağlayıcılığı konusunda bir tartışma bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunla Anayasanın 148 inci maddesinde
değişiklik yapılmış, Anayasa Mahkemesi'nin görev alanına bireysel başvuru da girmiştir.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45 inci maddesinde "(1) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
(3) Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz." hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanun'un 50 nci maddesinde ise, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere de hükmedileceği belirtilmiş ve bu iki şekilde açıklamıştır.
1-Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye göndermek.
2- Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmetmek veya genel mahkemelerde dava açılması yolunu göstermek.
Şayet yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmiş ise yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar vereceği belirtilmiştir.
6216 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri gereğince, Anayasa Mahkemesince ihlal kararı verilmesi halinde bu ihlal kararı, başvuruya konu dava hakkında esas alınarak ihlal kararına uyulması gerektiği hususunda bir tereddüt bulunmadığı için bu konuda ayrıntılı açıklamaya gerek duyulmamıştır.
Aynı nitelikte bir başvuru hakkında ihlal kararı verilmesi halinde ise, doğrudan doğruya ihlal kararı esas alınarak, diğer derece mahkemelerinin de aynı yönde bir karar vermesi gerektiğini düzenleyen açık hüküm bulunmamakla birlikte, ilgili dava sonucunda verilecek karara karşı da bireysel başvuru yoluna gidilebileceği, bu durumda yine ihlal kararı verileceği ve bunun da o mahkemenin vereceği karar üzerinde bağlayıcı olacağı göz önüne alındığında,
benzer nitelikte bir konu hakkında verilen hak ihlali kararının diğer mahkemeler tarafından benimsenmesi, hukuk devleti ilkesinin doğal sonucu olup, Anayasa Mahkemesi kararına uygun karar verilmesi tüm derece mahkemelerinden beklenen davranış tarzı olmalıdır.
Buna göre, benzer nitelikteki uyuşmazlıklar sonucunda, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurunun kabulüne yönelik kararları, gerekçesiyle bir bütün olarak Mahkememizce benimsenecek ve ilgili kararlara uygun karar verilecektir.
Bu durumda, Anayasa'nın 90 ıncı maddesinin yaptığı atıf kapsamında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü" başlıklı 11. maddesi hükmü ve Anayasa Mahkemesinin hem iptal hem de bireysel başvuru üzerine verdiği ihlal kararları ışığında, somut olayda gündelik yaşamı etkileme boyutu, bunun her iki tarafın da hakları korunmak suretiyle gerekli önlemler alınarak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasına imkan tanınması gerekirken, bu hususlar yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın, doğrudan 2911 sayılı Kanun hükmüne atıf yapılmak suretiyle tesis edilen dava konusu işlemin toplantı sonrası gösteri yürüyüşüne izin verilmemesine ilişkin kısmında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Kaldı ki, davacı sendikanın, 01.10.2019 tarihli dilekçe ile yaptığı başvuruda, "yürüyüş güzergahının şehirlerarası karayolu olmadığı", yapılacak yürüyüşün şehirlerarası karayolunun kapatılması veya şehirlerarası yolda yürümek suretiyle yapılmayacağı da belirtilmiş ve bu husus hakkında da bir işlem tesis edilmemiştir.
Netice itibarıyla, davacı sendikanın 01/10/2019 tarihli dilekçesi kapsamında toplantı ve yürüyüşün Kaymakamlık makamının 08/01/2019 tarihli kararında belirlediği yerlerden Cengiz Topel Meydanı'nda yapılmasına hukuki bir engel bulunmamakla birlikte, dava konusu işlemin, toplantı ve gösteri yürüyüşünün Soma ilçesi 13 Eylül Parkı'nda yapılmasına izin verilmemesine ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmamakta, toplantı sonrası gösteri yürüyüşüne izin verilmemesine ilişkin kısmında ise hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan, dava konusu işlemin hukuka açıkça aykırı olduğu tespit edilen kısmının, Anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin olması ve bu hakkın kullanımının 05.10.2019 tarihinde gerçekleştirilecek olması nedeniyle uygulanması halinde telafisi güç zararlara neden olacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin Soma ilçesi 13 Eylül Parkı'nda toplantı yapılmasına izin verilmemesine ilişkin kısmı yönünden yürütmenin durdurulması isteminin reddine, söz konusu toplantının Soma ilçesi, Cengiz Topel Meydanı'nda yapılmasına müteakip toplantı sonrası gösteri yürüyüşüne izin verilmemesine ilişkin kısmının uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden, 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütmesinin durdurulmasına, kararın tebliğinden itibaren 7 (yedi) gün içerisinde İzmir Bölge İdare Mahkemesine itiraz yolu açık olmak üzere, 04/10/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
İlginizi Çekebilir